Kayıtlar

‘İrade’ ya da ‘Gerçeği Değiştiren Gerçek’ Üstüne Gerçek’te birlik vardır, özünde homojendir fakat sürekli değişmekte olduğu için görüntüde ‘çokluk’ mevcuttur, çünkü değişmekte olan şey, durağan haldeki parçalardan ibaret olmayacağı ve hiçbir parça, hem şekil hem de hareket bakımından birbirinin tümüyle aynısı olmadığı için, görüntüde her şey sanki birbirinden farklıymış gibi algılanır. Çünkü bilinç, şeyleri, değişmeleri süresince bütünüyle kavrayamadığından, her değişen şeyi sanki değişmiyormuş gibi tek tek kavramaya çalışır; fakat bilinç, kendisi de değişen bir şey olduğundan, kendi varlığını da bütün yönleriyle kavrayamaz. Böylelikle irade, değişen şeylerin sürekliliği ve bilincin acizliği sebebiyle, gerçekliği herhangi bir yönüyle ama çoğu kez mümkün olan en ‘kullanışlı’ yönüyle evetlemeyi ve algılayabildiği varlığını sürdürmesine yardımcı olacak ve hatta kendisine rahatlık verecek şeylere ‘inanmayı’ tercih eder. Kaybetmemek için yolunu ve dayanabilmek için karanlığa,
Sanat Üstüne            Burada söz konusu olan, aslında bir meydan okuma; fakat neye yada kime karşı bir meydan okuma söz konusu ? daha da önemli bir mesele var: acaba meydan okuyan özne, bu sayede  meydan okuduğu şeyi alt etmiş oluyor mu ? aslında bu meydan okuma meselesi bizzat öznenin kendisine yönelttiği bir şey: içgüdülerinin, modern hayatın üst gerçekliğiyle kaçınılmaz çatışması arasında kalan özne, kimi zaman gerçekliğe karşı düşselliği, kimi zaman da düşselliğin avutuculuğuna karşı gerçekliğin somut çekiciliğini öne sürerek kendisini dramatik bir varoluşun, belki de çıkmazın içinde bulur. hatta özne için asıl dayanak noktası, bu çıkmazın kendisi de olabilir; çünkü böylece o, yaşamı bir deney ve bir oyun yeri olarak görme noktasına gelerek, kendi bilinci içerisinde yeni yeni tatmin olma olanakları keşfeder. işte sanatın temelinde bu tatmin olma olanaklarını gün yüzüne çıkaracak bir meydan okuyuş vardır: algıya karşı bir meydan okuyuş! hiçbir soruya cevap vermek öneml
GERÇEK ÜSTÜNE NOTLAR İnanç Üstüne Herhangi bir kişiye, gerçeği birçok yönleriyle anlatmaya çalışmak, onu birşeye inandırmaktan çok daha zordur. İnsanı idare etmenin en kolay yolu, aklını özgürce kullanmasına engel olmaktır. Aklını kullansa bile, kullanmamasından daha farklı ve güçlü bir durumda olmayacağına ikna olan kişi, çok daha kolay teslim olur inanca. İnsanın acizliği budur : İnan! - Çünkü durmaya ihtiyacın var. Düşün! - Fakat yalnızca inancını doğrulamak için. Savaş! - Fakat inancın haklı çıksın diye. Sev! - İnandığına kavuşmak için. Ve öl! - Kurtulmak için kendi kendinden. Akıl, kendisini kurtaramaz, fakat kendisinden kurtarabilir; çünkü yeterince güçlü olmadığını bilir. Bir şey isteyemez de, ancak istenir. Fakat isteyen şey soru sorar, arayan da öyle. Çünkü hep aramaktır istemek, yaşamaktır. Yaşayan şey, ister hep; daha fazlasını ister. İstemekten vazgeçerse, yaşamaktan da vazgeçmiş olur. O’nun için en ‘ iyi ’si, istediğine inanmaktır; yeter ki in